KABUS
Kabuslar, en berbat korkularımızın en ince ayrıntılarıyla canlandığı ürkütücü rüyalardır. Olabilecek en kötü, en korkunç şeyin ne olduğu düşüncesindeysek; kabuslarımızın konusunu da işte bunlar oluşturacaktır. Her yaş ve her kültürden tüm insanlar bu gece teröründen acı çeker. Kişilerin kabusların kökenine yaklaşımı da, rüyalarla ilgili fikirler kadar farklılık gösterir. Bazı kültürlerde, kabuslar, beden uyurken, ruhun bir başka alemdeki gerçek deneyimleri olarak kabul edilir. Bazılarında ise, kötü ruhların gece ziyaretlerine inanılır. Günümüz toplumlarında kötü rüya gören kişiye, "gece yemeği fazla kaçırmışımdır" yorumu yapıldığını da hepimiz duymuşuzdur.
Günümüz Batı kültürü, kâbusların "sadece rüya" olduğunu söylemekten hoşlanılır. Bu, hayali ve önemsiz oldukları manasındadır. Böylece bir iş adamı, ormanda zombiler tarafından kovalandığı bir rüyadan kalbi küt küt atarak uyandığında, "Tanrıya şükür, bir rüyaymış" der, bir bardak su içer ve yatağına geri döner. Oysa birkaç dakika önce, cehennem kuyusu gibi gözleriyle çürümüş cesetlerin soluğu ensesindeyken, iş adamı onların gerçekliğinden en ufak şüphe duymuyordu. Zombiler belki hayaliydi ancak yaşanan dehşet gerçekti. Bu nedenle korkunç rüyaların hakiki dehşetini bir hayal olarak adlandırmak, bize pek seçenek bırakmıyor ve tekrar tekrar deneyleyebileceğimiz en büyük korkularla baş başa kalıyoruz.
Peki kabuslar bu özel dehşet unsurlarını nereden alıyorlar? Rüyalarda her şey mümkündür. Bu sınırsızlık çok cazip olabilir çünkü uyanık yaşamda erişilmeyecek fantezi ve keyifler deneyleyebiliriz. Ancak madalyonun diğer yüzü çevrilince, asla deneylemek istemeyeceğimiz derecede korkunç şeyler de, uyanıklıktan farklı olarak, gerçekleşebilir.
Kabuslarda yalnızızdır. Zihinlerimiz içinde yarattığımız korkunç dünyaların tek sakinleri kişisel korkularımızdır. Bazen arkadaşlarımızın bize eşlik ettikleri de olur ama onlardan şüphelendiğimiz an, düşmana dönüşürler. Eli baltalı bir sapıktan kaçıyorsak, nereye saklanırsak saklanalım, bizi bulur. Bir şeytanı bir bıçakla hançerlemeye kalksak umurunda bile olmaz ya da bıçak plastiğe dönüşür. Düşüncelerimiz bize ihanet eder; aklımızdan "Umarım silahı yoktur." diye geçtiği anda, hop, elinde bir silah belirir. Kabuslardan, uyanık dünyanın emin ve barışçıl ortamına dönünce şükretmemizde şaşılacak bir yan yoktur. Bu nedenle, kabuslar sırasında rüya gördüklerini fark edenler hemen uyanmayı seçerler; ki bu doğaldır. Araştırmacılara göre bir kabus sırasında rüya görüldüğünün bilincine varılırsa; aslında kabusun kişiye zarar veremeyeceği ve "uyanmak yoluyla" kaçmak zorunda olmadığı fark edilebilir. Yani uyuyan kişi rüyasının içinde gördüğü şeyler ne kadar korkunç olursa olsun aslında yatağında güven içinde uyuduğunu hatırlayabilir.
Günümüz Batı kültürü, kâbusların "sadece rüya" olduğunu söylemekten hoşlanılır. Bu, hayali ve önemsiz oldukları manasındadır. Böylece bir iş adamı, ormanda zombiler tarafından kovalandığı bir rüyadan kalbi küt küt atarak uyandığında, "Tanrıya şükür, bir rüyaymış" der, bir bardak su içer ve yatağına geri döner. Oysa birkaç dakika önce, cehennem kuyusu gibi gözleriyle çürümüş cesetlerin soluğu ensesindeyken, iş adamı onların gerçekliğinden en ufak şüphe duymuyordu. Zombiler belki hayaliydi ancak yaşanan dehşet gerçekti. Bu nedenle korkunç rüyaların hakiki dehşetini bir hayal olarak adlandırmak, bize pek seçenek bırakmıyor ve tekrar tekrar deneyleyebileceğimiz en büyük korkularla baş başa kalıyoruz.
Peki kabuslar bu özel dehşet unsurlarını nereden alıyorlar? Rüyalarda her şey mümkündür. Bu sınırsızlık çok cazip olabilir çünkü uyanık yaşamda erişilmeyecek fantezi ve keyifler deneyleyebiliriz. Ancak madalyonun diğer yüzü çevrilince, asla deneylemek istemeyeceğimiz derecede korkunç şeyler de, uyanıklıktan farklı olarak, gerçekleşebilir.
Kabuslarda yalnızızdır. Zihinlerimiz içinde yarattığımız korkunç dünyaların tek sakinleri kişisel korkularımızdır. Bazen arkadaşlarımızın bize eşlik ettikleri de olur ama onlardan şüphelendiğimiz an, düşmana dönüşürler. Eli baltalı bir sapıktan kaçıyorsak, nereye saklanırsak saklanalım, bizi bulur. Bir şeytanı bir bıçakla hançerlemeye kalksak umurunda bile olmaz ya da bıçak plastiğe dönüşür. Düşüncelerimiz bize ihanet eder; aklımızdan "Umarım silahı yoktur." diye geçtiği anda, hop, elinde bir silah belirir. Kabuslardan, uyanık dünyanın emin ve barışçıl ortamına dönünce şükretmemizde şaşılacak bir yan yoktur. Bu nedenle, kabuslar sırasında rüya gördüklerini fark edenler hemen uyanmayı seçerler; ki bu doğaldır. Araştırmacılara göre bir kabus sırasında rüya görüldüğünün bilincine varılırsa; aslında kabusun kişiye zarar veremeyeceği ve "uyanmak yoluyla" kaçmak zorunda olmadığı fark edilebilir. Yani uyuyan kişi rüyasının içinde gördüğü şeyler ne kadar korkunç olursa olsun aslında yatağında güven içinde uyuduğunu hatırlayabilir.